Sayfalar

30 Mart 2010 Salı

BARBARLIK MÜZESİ - DOKTORUN EVİ

İnsanlık ayıbının yaşandığı bu evde anne üç çocuk ve ev sahipleri rumlar tarafında katledilmişlerdir. Bu insanların tek suçu türk askerinin çocuğu ve eşi olmak...........
bu küvette anne ve üç çocuğu kurşuna dizilmiştir. Küvetteki kan izleri gerçektir. Anne ve çocuklarının ölü fotoğraflarımı siteme koyamadım çünkü ben anneyim.....


cam fanusta bulunan dişler ve yolunmuş saçlar bulunmakta.


bornoz ve havluda kan izleri hala korunuyor çünkü insanlar yaptıklarını unutup türkleri soykırımla suçlayabiliyorlar.



kare içine alınan siyah bölümler kurşun izleridir. Evin bütün bölümleri bu manzarada




Rumlar 11 yıl kıbrıs halkına zulüm yapmıştır. Bülent Ecevitin Kıbrıs çıkartması yapmasıyla rumlar türk köylerinden kaçmışlardır. Kıbrısın her yeri çanakkalede olduğu gibi şehitlik ve abidelerle doludur evlerde hala çatışma izleri mevcuttur.

26 Mart 2010 Cuma

örgü ve keçeden yapılmış abiye bolero modelleri

keçeden yapılmış çok şık bolero evde rahatlıkla yapılabilir.



































25 Mart 2010 Perşembe

KRALIN DÖRT KARISI KISSADAN HİSSE HİKAYE


KRALIN EŞLERİ
Bir zamanlar, büyük ve güçlü bir ülkeyi yöneten kralın 4 eşi varmış.

Kral en çok dördüncü esini seve...rmiş, bir dediğini iki etmez her şeyin en iyisini, en güzelini ona verirmiş.

Kral üçüncü eşini de çok severmiş. Bu güzelliğin bir gün kendisini terk edeceğinden korktuğu için, onu çok kıskanır, Üzerine titrermiş.

İkinci eşini de severmiş kral. Kendisine karşı her zaman iyi ve sabırlı davranan eşi, kralın ne zaman bir derdi olsa daima onun yanında bulunur sorunun çözümünde ona destek verirmiş.

Kraliçe olan birinci eşiymiş kralın. Onu en çok seven, karşılık beklemeden seven, sağlığına ve hükümdarlığına en büyük katkıyı sağlayan bu eşi olmasına rağmen, kral birinci eşini sevmezmiş ve onunla hiç ilgilenmezmiş.

Bir gün kral ölümcül bir hastalığa yakalanmış. Yakında öleceğini anladığı ve öldükten sonra yapayalnız kalmaktan çok korktuğu için, eşlerinden hangisinin ölüm yalnızlığını kendisi ile paylaşmak isteyebileceğini öğrenmek istemiş. En çok sevdiği dördüncü esine ölüm yolculuğunda kendisine eşlik etmek ister mi diye sorduğunda aldığı yanıt kalbine bıçak gibi saplanan kısa ve net “mümkün değil” olmuş...Hayatım boyunca seni sevdim. Sen benimle birlikte ölmeyi kabul eder misin sorusuna üçüncü esi de “hayır hayat çok güzel. Sen ölünce ben yeniden evleneceğim” diye yanıt vermiş.Kral bir kez daha yıkılmış.Her sorunumda her zaman yanımda olan bana yardım eden sendin bu sorunumda da bana yardımcı olur musun talebine karsı ikinci esinden;“bu sorunun için hiçbir şey yapamam, olsa olsa sana mezarına kadar eşlik keder, güzel bir cenaze töreni yaptırır ve yasını tutarım” karşılığını almış.

Büyük bir hayal kırıklığı yasamakta olan kral birinci esinin sesi ile irkilmiş.“nereye gidersen git seninle olurum, seni takip ederim...”Ah diye inlemiş kral; “keske bir şansım daha olsaydı...”

Yaşamda Hepimiz 4 eşliyiz aslında;

* Dördüncü eşimiz vücudumuz. Onun güzel görünmesi için ne kadar zaman, kaynak ve çaba harcarsak harcayalım öldüğümüzde bizi terk edecektir.

* Üçüncü esimiz sahip olduğumuz servetimiz ve statümüzdür. Ölür ölmez başkalarına yar olacaktır.

* İkinci eş; ailemiz ve dostlarımızdır. Tüm sorunlarımızı paylaştığımız bu kişilerin en son yapabilecekleri şey bu dünyadan gözleri yaslı bizi uğurlamak olacaktır.

* Birinci es ise ruhumuzdur. Bizimle gelir. UNUTMAYIN !...

* Yediklerimiz değil, hazmettiklerimiz bizi güçlü kılar.

* Kazandıklarımız değil, biriktirdiklerimiz bizi zengin yapar.

* Okuduklarımız değil, hatırladıklarımız bizi bilgili yapar.

* Başkalarına verdiğimiz öğütler değil, Bizzat uyguladıklarımız bizi insan yapar.


bu yazının kaynağını bilmiyorum arkadaşımdan almıştım yazanın ellerine sağlık.

19 Mart 2010 Cuma

DANTEL BADEMLİ YAZLIK KAZAK MODELİ

Yaz akşamlarında hem şık hem de kaliteli görünün.
Arkadaşlar geçen sene ben bu kazağın aynısını İzmirde bir magazanın vitrinin de gördüm fiyatı (135 TL) bana pahalı geldiği için almadım dantel örmeyi biliyorsanız çok kolay bir model bende öreceğim.

16 Mart 2010 Salı

YEMEK YEMEDEN ÖNCE OKUYUN...........


Gülse Birsel...


Bu yaz vakit geçirmenin en iyi yollarından birini anlatacağım size... Ama rüzgâr sörfü, poi dansı, bir kokteyl tarifi veya butik otel tavsiyesi değil önereceğim şey. Bir belgesel dizi! Başladığından beri işimi gücümü bırakarak seyrettiğim, NTV'de yayınlanan BBC'nin hazırladığı The Truth about Food (Yemekler ve Gerçekler), ömrümde izlediğim en ilgi çekici ve ilginç televizyon programlarından biri.

Şimdiye kadar yiyeceklerle ilgili bildiğiniz birçok doğru-yanlış kanı, neşeli ama bilimsel testlerle deneniyor. Sonuçta zaman zaman çok şaşırtıcı gerçekler ortaya çıkıyor. Örneğin, Danimarka'da yapılmış bir araştırma, beslenme alışkanlıklarınızdaki kalsiyum miktarı arttıkça, vücudun yağ emiliminin de azaldığını iddia ediyor. Halbuki genelgeçer kanıya göre, süt, peynir gibi gıdalar, zayıflamak isteyenlerin düşmanı. Belgeselciler deneyerek bu durumu açıklığa kavuşturmak istiyorlar. Denek grubuna ilk hafta 2 bin miligram süt ürünleri kaynaklı kalsiyum içeren bir beslenme programı verilip, dışkılarıyla attıkları yağ miktarı ölçülüyor. (Evet iğrenç, ama belgeselin tuhaf ve komik yanlarından biri de bu radikal yöntemler!) İkinci hafta aynı gruba sadece 500 miligram kalsiyum içeren, ama aynı kalori ve yağ miktarlı bir beslenme programı uygulanıyor. İlk hafta, denekler vücutlarından iki kat daha fazla yağ atıyorlar ve elbette daha çok kilo veriyorlar. Sonuç olarak rejim yapanlara yağsız süt ve peynir, şiddetle tavsiye ediliyor.

PROTEİN GERÇEĞİ

Genellikle yüksek karbonhidrat içeren bir yemeğin, insanı daha tok tuttuğuna inanılır ama belgesel bunun tersini kanıtlıyor. Deneklerden güne protein ağırlıklı bir mönüyle başlayan grup, daha geç acıkıyor ve öğlende kendilerine verilen pizzadan daha az atıştırıyor. Ancak iş, yüksek fiziksel dayanıklılık gerektiren aktivitelere gelince karbonhidratlar kazanıyor. İkizlerden oluşan, yani genetik yapısı eş iki gruptan birincisi, gün boyunca karbonhidrat, diğeri protein ağırlıklı gıdalar alıyor ve iki grubun da aynı ağır fiziksel aktiviteleri yapmaları isteniyor. Bisiklet, koşma, dağa tırmanma gibi...

Proteinciler daha çabuk yorulup, yarışı kaybediyorlar. Bambaşka bir deneyse, çok acaip bir gerçeği ortaya koyuyor. Şekerkamışı toplayan işçiler üç eşit gruba ayrılıyorlar. Şekerkamışı toplama yarışına başlamadan önce, birinci gruba su, ikinci ve üçüncü gruba karbonhidrat çözeltisi içeren su veriliyor. Ancak üçüncü gruptan, çözeltili suyu yutmadan, sadece ağızlarında çalkalayıp tükürmeleri isteniyor. Su içen grup işi yarıda bırakırken, zafer, tuhaf ama karbonhidratlı suyu içenlerin değil, tükürenlerin oluyor. Zira, ağzın içindeki birtakım sensörler vücuda karbonhidratların gelmekte olduğunu ve rezervdeki tüm enerjinin kullanılabileceğini beyne ilettiği için, karbonhidratı tüküren grup, herkesten daha hızlı ve enerjik çalışıyor.

Domates ve özellikle domates salçası yemenin, cildi UV ışınlarından korumak için en etkili yöntem olduğu, cildi güneşi uzaktan görünce bile kızaran 23 beyaz tenli kadına 12 hafta boyunca domates salçası verilerek kanıtlanıyor. Sonuçta, salçacıların güneşe karşı dayanıklıkları yüzde 30 artıyor.

Kahve alışkanlığının bir hafta içinde bırakılabileceği, balık yemenin stres seviyesini düşürdüğü, kırmızı etin insanı daha güçlü ve sağlam yaptığı, belgeselde birbirinden eğlenceli deneylerle kanıtlanıyor. Yemekler ve Gerçekler, televizyonlarda pek bir şey olmayan yaz aylarında, daha hareketli bir planınız da yoksa, iyi bir akşam geçirmek için birebir... Bu gece bir bakın bakalım.

15 Mart 2010 Pazartesi

VÜCUT TİPİNİZE GÖRE GİYİNİN


6 tane değişik vücut tipi var:
Armut Şekli
Yuvarlak
Ters Üçgen
Düz
Kum Saati
Elmas

Armut Şekli
Bu vücut tipindeki kadınların vücutlarının üst bölümleri daha küçüktür ama vücutlarının alt kısmı geniştir. İnce uzun boyunları, küçük göğüsleri, ince kaburgaları, düzgün belleri vardır. Feminen olan mükemmel bir bel çevresine sahiptirler ve bu beli vurgulayan stillerin hepsi için mükemmeldir. Armut şekli vücut tipinin ne olduğundan tam emin olamıyorsanız aklınıza Beyonce ve Jennifer Lopez gibi ünlüleri getirin!
Kıyafet Önerileri
Küpe, kolye gibi aksesuarlar gözleri geniş kısımlarınızdan uzağa yukarı bölgelere çekecektir.Çok dar olan kıyafetlerden kaçınınBaskılı ve renkli üstler giyerek dikkatleri alt bölgelerinizden uzağa çekin.Bedeninizin üst kısmı odak noktası olmalıdır o yüzden üstünüze giydiğiniz kıyafetlerin keyfine varın.Fazla bol üstlerden kaçının. Bunlar sizin daha kilolu gözükmenize neden olacaktır. Çok dar olmayan ama üzerinize oturan üstleri tercih edinBluzlar ve ceketler kalçanızı sakınmak için uzun yada kısa olmalıdırEtekler ve pantolonlar için büzgülü kemerler hatları yumuşak ve rahat hale getirirBaskılı ve açık renkli pantolonlar giymeyin, koyu renkleri tercih edinPantolonlar akıcı kumaşlardan yapılmış olmalıdır ve gevşekçe kalçaya sarkmalıdır Büzgülü pantolonlardan uzak durunYanları cepli pantolonları giymeyinKısa eteklerden kaçınınDüz etekler kare görünümü engellemek için etek ucuna kadar incelmelidir Topuklar bacaklarınızın uzun ve daha ince görünmesini sağlar ve uzun çizmeler eğer bacaklarınızı kapatmak istiyorsanız buna yardımcı olurİlgiyi kalçanızdan uzağa çekmek için çantanızı kalçanızdan yukarıda duracak şekilde takmalısınız
Yuvarlak Şekil
Bu vücut tipi büyük göğüsler, geniş göğüs kafesi, yuvarlak bir alt bölge, dar kalça ve genellikle ince ve düzgün bacaklar demektir. Mükemmel bacaklarınız ve ince kalçalarınız var. Bu demek oluyor ki bacaklarınızı gösterebilirsiniz. Yuvarlak şekle Kate Winslet iyi bir örnektir. Kıyafet Önerileri
V-yaka kıyafetler boynunuzu ince gösterirYaka ve yaka dökümünü ince ve küçük tutun Üzerinize yapışan üstlerden uzak durunUzun gömlekler ilginin güzel bacaklara yönelmesini sağlarSarkan üstler ve boyundan askılı elbiseler baldır hatlarının ortaya çıkması açısından mükemmel bir seçimdirCesur hissettiğinizde, az genişlikteki üstleri ve elbiseleri tercih edin. Reklerinin açık olmasına dikkat edinİnce, dikey çizgili kıyafetleri tercih edinBeş cepli pantolonlar sizin arkadaşınızÇok dar kıyafetlerden kaçınınKısa etekler giyinGeniş kemerler kullanmayınÇantanızı kalça hizanızda yada biraz aşağısında kullanın
Ters Üçgen
Bu vücut tipi geniş omuzlar, normal bel, ince kalçalar ve uzun bacaklar demektir. Mükemmel bacaklarınız var. Ve göğüsleriniz ilgi çekmek için ideal.
Kıyafet Önerileri
Fazla süzülen kıyafetlerden kaçınınGeniş omuzlu ceketler giymeyinYamalı cepler geniş omuzlarınızı dengeler Genişleyen etekler ve pantolonlar giyinDüşük kemerler ilginin belinize yönelmesini sağlar ve görünümünüzü dengeler
Düz
Üst bedeniniz ve alt bedeniniz eşit şekildedir. Göğüs kafesi büyüktür, bedeninizin alt kısmı düzdür ve bacaklarınız incedir. Bacaklarınız mükemmel bir servettir o yüzden onları öne çıkarın.
Kıyafet Önerileri
Kolsuz üstler mükemmel omuzlarınızı vurgularKorseli üstleri tercih edinV yakalı kıyafetler boynunuzu ince gösterirÇok düşük belli pantolonlar giymeyinAsimetrik etek uçları sizi mükemmel bir görünüme kavuştururDüz kesim etekleri tercih edinKemer kullanmayınOrta bölümde bollaşan elbiseler sizin için çok uygundurKısa etekle uzun ceketler giyinUzun kesimli eteklerle uzun gömlekleri tercih edin.
Kum Saati
Küçük kemik yapısı, belirtili bel, düzgün bacaklar ve kavisli kalçalarınız vardır. Halle Berry bu vücut tipi için iyi bir örnektir.
Kıyafet Önerileri
Zıt bir kemer kullanınVücudunuzu saklayan dalgalı üstlerden kaçınınBüzgülü kıyafetler belinizi vurgular ve bacaklarınızı ön plana çıkartırDüşük belli pantolonlar giyinÜstünüze giydiğiniz kıyafetin tam kalça hizanızda bitmemesine özen gösterinÜzerinize oturan üstler giyinParlak renkler yerine bilindik renkleri tercih edinDar üstler giymeyin Büyük boy bedenlerden de uzak durun
Elmas
Elmas şekline sahip kadınların omuzları ince, kalçaları geniş baldırları sert görünümlüdür. Armut şekli ve elmas birbirine karakter özellikler açısından benzesede elmas tipli kadınların vücudu daha kavislidir. Üst bedenleri daha incedir. Salma Hayek iyi bir örnektir.
Kıyafet Önerileri
Arkasında detay olan pantolonlardan uzak durunKalçanıza doğru bollaşan ceketleri tercih edinÜstünüze oturan gömlekleri tercih edinRenkli ve parlak tonları tercih edinPileli eteklerden uzak durunGevşek elbiseler üst bölgenizi gizler ve bacaklarınızı öne çıkarır

14 Mart 2010 Pazar

DÜN DEN BU GÜNE ÇOCUK TERBİYESİ

Gülse Birsel...
Hep söylüyorum, biz çocukken midemiz bulanınca ekmek yedirirlerdi,grip "Yatınca geçer"di,başın ağrıyorsa "Çocukların başı ağrımaz" denirdi, uykun kaçıyorsa "Oyuncaklarını düşün, güzel rüyalar görürsün" şeklinde konuhalledilirdi! Okuma yazmayı öğrenemiyorsan ya, "Tembel"din ya "Yavaştan, sağlamsağlam öğreniyor"dun! Hüzünlü bir çocuksan "Yazar olacak herhalde" derlerdi, yerinde duramıyorsan, etrafa saldırıyorsan bir tane çakarlardı,susup otururdun. Kanaatimce pedagojinin zirve yaptığı yıllardı o yıllar. Çünkü sonra sonra, koşup oynadıktan sonra öksüren çocuk 'astım başlangıcı',okuma yazmayı zor söküyorsa 'disleksik', hüzünlüyse 'depresif',aşırı hareketliyse 'hiperaktif' diye nitelendirilmeye başlandı ve o sinameki yetiştirilen tipsizler şimdi büyüdüler! O kadar ilgi alaka sonrası ola ola ne oldular? Emo!Emo ne? Hani beş-altı yıldır etrafta saçlarını gözlerinin tekini kapatacak şekilde öne öne tarayan, miskin görünüşlü, asık suratlı, beti benzi atmış, sıska,dar pantolonlu, converse'li, siyah ojeli ergenler var ya...Taksim'de kaldırımlarda filan oturuyorlar.Aha onlar Emo!Emo kelimesinin emotional'dan (hissi) geldiği, bu yavruların pek bunalımlı pek güvensiz ve duygusal olduğu, topluma uyum sağlayamadıkları için böyle takıldıkları söyleniyor. Bizim zamanımızda punk vardı ya, onun gibi bir akım, ama bir halta yaramayanı!*HERKESİN KEYFİNİ KAÇIRDIM
*Ay kıyamaam! Zamanında, kendi ergen yıllarımda bu akımdaha dünyada yokken 10 gün emo takılmışlığım vardır! Kafam neye bozuktuhatırlamıyorum ama o 10 gün, üstelik de yaz tatilinde, evin o köşesinden buköşesine oflaya poflaya nemli gözlerle dolaştım. Saçımı taramadım, denizegitmedim, sohbetlere katılmadım, tebessüm bile etmedim. Akşamları karabasan gibi yemek masasına çöküp herkesin keyfini kaçırdım. Bir akşamüstü, balkonda otururken annem "Ne bu surat her gün, senin derdin ne kızım aaa..." şeklinde pedagojik bir açılım yaptı."Sıkılıyorum... Hayat çok anlamsız" cevabımın üzerinden sanırımbirkaç saniye geçmişti ki, acı ve can havliyle bir metre havaya sıçradım.Ann em, her Türk annesinin uzmanı olduğu 'mıncırma' hamlesini oldukça sert ve uyarısız gerçekleştirmişti.
Mıncırma, malumunuz evlat artık poposuna terlikle vurulmayacak kadar büyüdüyse, ancak tekdir ile de uslanmıyor ve hakkı kötekse kullanılan, konu komşu, bitişik ev duyar ihtimaline karşı avaz avaz bağırmak yerine geçen bir terbiye şeklidir.Tercihen bel veya bacak bölgesinden bir alan seçilir, elle kavranır ve et, 180 derece çevrilir!Hemen ardından, daha acım ve şaşkınlığım hüküm sürerken, annem kısık sesle,yüzünü yüzüme yaklaştırarak "Alırım ayağımın altına" diye başladı ve "Karnın tok sırtın pek! Aklını başına topla! Sıkılıyorsanda git bakkala evin alışverişini yap, sonra da gel yemek kitabından bir kurabiye pişir, akşam misafir var, hadi yallah..." şeklinde bitirdi!*
NE DERDİM KALDI NE DE TASAM
*Malumunuz eti mıncırılan ergen olay yerinde fazla kalamaz, mıncırandan tırstığı için kendisine yalakalık yapar, arzu ettiği aktiviteleri gerçekleştirir.Mıncıran mutlu, mıncırılansa artık efendi bir insandır! Aynen öyle oldu.Mıncırma sonrası ne derdim kaldı ne tasam! Emo'luğum o gün bitti, bu yaşakadar da hep mutlu mesut, uyumlu, üretken biri olarak yaşadım. Şimdininsokakta bira içen, gelen geçenden ihtiyacı var diye değil, hayat tarzı sandığı için para dilenen, dünyanın bütün derdi sırtındaymış gibi davranıp,bunalım takılıp bir işin ucundan tutmayan emo'larının başında, bizim zamanımızın anne babaları olacaktı ki. Ohoo... Muma dönerdi hepsi!
Bir kere her şeyden önce bütün o yüzü gözü saçla kaplı eşek herifleribir eşek tıraşına götürürlerdi, kesin!Ülkenin gençlerine bak.Tarikat yurtlarında yetiştirilen çocuklar, polise atsın diye eline taş verilenler, bir de emo'lar!Gelecekten çok umutluyum çok!

10 Mart 2010 Çarşamba

BEBEĞİN GAZINI ÇIKARMA YÖNTEMLERİ


Bebeğin Gazını Çıkarma

Bebeğinizin Gazımı Var?

Bebeğinizin gazı varsa, rahatsız olduğunu anlatan bazı hareketlerde bulunur. Vücudu gerginleşir, sırtını geriye doğru büker, yüzü kızarır ve el ve ayakları hafifçe morarabilir. Gaz sancısı olan bebek gazını çıkarmak için bacaklarını uzatıp kendine çeker, ağlar ve huzursuz olur.
Bebeğinizin Gazını Çıkarma

Besleyici sıvıyla beraber hava da yutulur ve bebek öğününü tamamladığında bu gazdan rahatsız olabilir. Bebek, yuttuğu havadan ya gaz çıkararak ya da geğirerek kurtulabilir. Biberonla beslenirken de ara ara bebeğin gazı çıkarılmalıdır.
Bebeğin gazının çıkarılmasının yolları :


Yüzü Yana Yatacak Şekilde Kucağa Yatırma: Bebeği bir bacağınızın üzerinde yüzü bir yana bakacak, midesi bir bacağınızın üzerinde olacak şekilde kucağınıza yatırın. Bir elinizle bebeği sıkıca kavrayın ve diğeriyle hafifçe sırtına vurun ve ovalayın.
Dik Oturtma:
Bebeği kafası öne eğik olacak şekilde kucağınıza oturtun ve bebeği koltuk altından tutarken bir elinizle göğüs bölgesine destek yapın. Bebeğin kafasının öne düşmemesine gayret ederek bebeğin sırtını ovalayın veya hafifçe vurun.
Omzunuza Dayama: Bebeği omuzunuzda sıkıca tutun ve bir elinizle poposunun altından kavrayarak diğer elinizle hafifçe sırtına vurun veya ovalayın.
Bebeklerde görülen gaz problemi birçok annenin korkulu rüyasıdır. Papatya, nane ve anasonla hazırlanan harika bir çay çocukların gazı için mükemmel bir çözüm olacaktır. Milüpanın bitki çayları bu anlamda çok güzel hele gece çayı harika denemenizi isterim.
Hazırlanması da son derece kolay

Gün boyu su yerine bu karışımı içirebilirsiniz.
Çocuğunuzun hem gazını alacaktır, hem de uykusunu düzene sokacaktır.

LÜTFEN DİKKAT

Bebeğiniz anne sütüyle besleniyorsa anne de yediklerine dikkat etmelidir. Baklagiller, soğan, sarımsak, portakal suyu ve asitli içicekleri doğumdan sonra özellikle 40 gün içinde yemeyin sonra yavaş yavaş beslenmenizi normale çevirebilirsiniz.

ÇOCUGUNUZ ALTINI ISLATIYORSA........

İdrar kaçırma hem çocukları hem de aileleri rahatsız eden bir sorun. Uzmanlar gece idrar kaçırmalarında eşlik eden nörolojik ya da üriner bir sorun yoksa tedavi için 7 yaşına kadar beklemeyi öneriyor. Ancak her durumda ailelerin yapması gereken çocuğa sabırla yaklaşmak ve asla cazalandırma, suçlama gibi rahatsızlığı daha da komplike hale getirecek davranışlar içine girmemek.
İdrar kaçırma yani tıbbı adıyla enüresiz, çocuklarda karşılaşılan en önemli üriner sistem sorunlarından biri olarak gösteriliyor. Milattan önce 1500'lü yıllardan beri kullanılan enüresiz terimi "gündüz ya da gece yatağını veya elbiselerini istemsiz olarak ıslatmak" olarak tanımlanıyor. Enüresiz aslında çok çeşitli hastalıkların yol açtığı ortak bir semptom. Ama pratikte gece ve gündüz idrar kaçırma olarak iki gruba ayrılıyor. Genel olarak idrar kaçırma sorunu ile gelen hastaların dörtte üçünde gece idrar kaçırma sorunu gözleniyor.İdrar kontrolü çocuğun büyümesine paralel olarak sağlanıyor. Örneğin 2 yaşındaki çocukların yüzde 25'inde gündüz idrar kontrolü sağlanırken, bu oran 4 yaşına gelindiğinde yüzde 98'lere kadar çıkıyor. Peki idrar kaçırma ne zaman sorun olarak kabul edilip, tedavi edilmesi gerekiyor? Konuyla ilgili olarak görüşlerine başvurduğumuz Acıbadem Hastanesi Bakırköy Pediyatrik Nefroloji Uzmanı Prof. Dr. Salim Çalışkan, 5 yaşından büyük çocuklarda istemsiz olarak idrar kaçırma mevcutsa bu durumun sorun olarak ele alınması gerektiğini söylüyor.Gece ve gündüz olmak üzere iki şekilde görülen idrar kaçırma sorununun farklı şekilde değerlendirilmesi gerekiyor. Prof. Dr. Salim Çalışkan her iki durumda da ailelerin sabırlı davranması gerektiğinin altını çizerek şu bilgileri veriyor:Gündüz idrar kaçırma biraz daha karışık ve çok ayrıntılı tetkik ve tedavi gerektiren bir grup hastalık. Bu sorunu yaşayan çocuklarda özellikle 2 yaşından sonra dikkat edilmesi gerekiyor. Çok çeşitli nedenleri olabilen gündüz idrar kaçırma ciddi bir durumun belirtisi olabiliyor. Başta gelen nedenlerinden biri, mesaneye gelen sinir liflerinin mesaneyi yeteri kadar idare etmemesi. Daha az ciddi olmakla birlikte üzerinde durulması gerektiren bir başka neden mesanenin fonksiyon bozukluğuna bağlı olarak idrar kaçırmanın yaşanması. Bu durum da önemli sağlık sorunlarının ortaya çıkmasına neden olabileceği için dikkate alınması gerekiyor. Gece ve gündüz idrar kaçırma sorununu birlikte yaşayan çocukların da yine sadece gündüz bu sorunu yaşayan çocuklardaki gibi daha ayrıntılı incelemeye tabi tutulması gerekiyor. Hastanın çok iyi bir taramadan geçirilerek, herhangi bir nörolojik tutulumu olup olmadığının kontrol edilmesi dikkat edilmesi gereken bir başka noktayı oluşturuyor.
Gece idrar kaçırma (Enüresiz nokturna) çok daha yaygın olarak gözlenen bu sorun genelde çok fazla inceleme yapmayı gerektirmiyor ve zaman içinde pozitif sonuçlara ulaşılabiliyor. Sorun ya tedaviyle gideriliyor, ya da kendiliğinden geçiyor. Bu tip idrar kaçırma biraz sabır gerektiriyor ama ileride kalıcı bir soruna neden olmuyor.Gece idrar kaçırma ne zaman sorun olur?Aslında 5 yaşından sonra çocukların yüzde 8'i idrar kaçırabiliyor ve bu durum da normal olarak kabul ediliyor. Çünkü idrar kaçırarak doğuluyor ve zamanla mesane kendini topluyor. Bazı çocuklarda bu fonksiyonun yerine gelmesi biraz geç oluyor. Bu süreci yaşla sınırlamak zor olmakla birlikte pediyatristler 5 yaşı sınır yaş olarak kabul ediyor. Mesanenin kendini toplaması 5 yaşından sonraya kaymışsa bu aşamada enüresiz nokturnadan söz edilebiliyor. Prof. Dr. Çalışkan, sadece gece idrar kaçırma yaşayan çocukların tedavisi için 7 yaşına kadar beklenebileceğini ancak bu noktada ailelerin sabırlı davranmaları gerektiğini belirterek, "Sorun en geç 8 yaşında geçmediyse bu çocukların tedavi edilmeleri gerekiyor. Çünkü bu dönemden sonra hasta üzerinde bir takım psikolojik sorunların ortaya çıkmasına neden olabiliyor" diye konuşuyor *******


Erkek çocuklar daha şanssızErkeklerde, kız çocuklara oranla iki kat daha fazla görülen enüresiz nokturnanın ortaya çıkmasında genetik faktörler de son derece önemli bir ayrıntıyı oluşturuyor. Bu nedenle çocuğun anne ve babası daha önce bu sorunu yaşamışsa yaklaşım da değişiyor. Ebebeveynleri enüresiz nokturna geçirmiş çocukların aynı sorunla karşılaşmalarının beklenen bir sonuç olduğunu hatırlatan Prof. Çalışkan genetik yatkınlık oranlarına ilişkin şu bilgileri veriyor: "Gece idrar kaçırma hem annesinde hem de babasında olan çocukta bu sorunun ortaya çıkma oranı yüzde 77 civarında gerçekleşiyor. Sadece babada olduğunda bu oran yüzde 44, tek başına annesinde yaşanmışsa bu oran yüzde 15 civarında oluyor. Bir noktanın altını çizmek istiyorum ki her ne kadar problem kendiliğinden geçebilse ya da tedavisinde yüz güldürücü sonuçlara ulaşılsa da enüresiz nokturnanın bazı alt tiplerinde çok daha dikkatli olmak gerekiyor. Eğer gece idrar kaçırma ile birlikte idrar yolu enfeksiyonu varsa, bu çocuklarda kabızlık, gece horlaması gözleniyor ve idrarını tutmada zorlanıyor ve sıkışma hissi duyuyorsa daha dikkatli davranılmasında yarar var. Eğer çocuklarda bu belirtiler bulunmuyorsa ve ailesinde de idrar kaçırma öyküsü yaşanıyorsa biz daha rahat ediyoruz. Bu duruma ise monosemptomatik enüresiz nokturna deniliyor. Yani sadece gece idrar kaçırma dışında başka bulgusu olmayan hasta olarak ele alıyoruz ve yaklaşımımız değişiyor. O zaman çocuğa uygulayacağımız tetkikler daha az oluyor."Aileler genellikle hekimlerin karşısına yılgın bir şekilde geliyor. Çocukların yaşadığı bu sorun aileyi ve özellikle de anneyi çok rahatsız ediyor. Prof. Dr. Çalışkan, ailelerin sorunun psikolojik olduğuna dair düşüncelerinin tedavinin gecikmesine neden olabileceğini söylüyor. Doğuştan gelen idrar kaçırma probleminin psikolojik olmadığının altını çizen Prof. Çalışkan şu bilgileri veriyor: "Doğuştan idrar kaçırma sorunu olmamasına rağmen 5-6 yaşında birdenbire bu sorunu yaşamaya başlayan bir çocukta neden psikolojik olabiliyor. İkincil enuresiz nokturna olarak ifade ettiğimiz bu durumda psikolojik etkenlerin rol oynadığını görüyoruz. Örneğin yeni bir kardeşin doğuşu ya da anne baba arasında yaşanan sorunlar çocuğun birdenbire idrar kaçırma sorunu yaşamasına neden olabiliyor."Ailelerin yaklaşımı nasıl olmalı?Gece idrar kaçırma probleminin üstesinden gelmek için ailelere çok önemli görev düşüyor.

Aileler olayın psikolojik olduğuna inandıkları için korkutma ya da cezalandırma gibi bir takım yöntemlerle geçebileceğini düşünebiliyor. Prof. Dr. Çalışkan bu yaklaşımın son derece yanlış olduğunu ve olayı çok daha komplike hale getirdiğine dikkat çekerek şu bilgileri aktarıyor"Çocukların hiçbir suçunun olmadığının ailelere anlatılması gerekiyor. Ailelerin cezalandırma yöntemini kullanmaları ise çocuklar üzerinde çok büyük bir baskı yaratıyor, kendilerine güvenlerinin kaybına yol açıyor. Çocuklar bunu isteyerek yapmıyor, zaten mahcup durumdalar ve ellerinde olsa yapmayacaklar. Her sabah kalktıklarında karşılaştıkları manzaradan hoşlanmıyorlar. Üzerine anne ve babalarının tepkilerini alınca hem çok mutsuz oluyor hem de özgüvenlerine zarar geliyor. Enüresiz cezalandırılarak çözülecek bir sorun değil, aksine durum daha komplike bir hale geliyor."Prof. Dr. Çalışkan'ın verdiği bilgiye göre, 5 yaşından sonra da devam eden gece idrar kaçırmaların yüzde 50?si 8 yaşına kadar kendiliğinden düzeliyor.
Bu nedenle aileler hekime başvurduklarında öncelikle onlardan beklemeleri öneriliyor ve sabretmeleri tavsiye ediliyor. Prof. Çalışkan şöyle konuşuyor: "Eğer çocukta herhangi bir nörolojik bozukluk yoksa, idrar yolu enfeksiyonu ve idrar yollarında herhangi bir anormallik yoksa yani monosemptomotik enüresiz nokturna ise bu çocukta kendine güven yıkımı dışında önemli bir sonucu olmaz. Ancak, bahsettiğimiz bu sorunlar varsa çok daha dikkatli davranmak ve ayrıntılı tetkikler yapmak gerekir. Enüresiz nokturnanın belli bir yaştan sonra kendiliğinden geçme ihtimali azaldığı için 8 yaşına kadar geçmediyse mutlaka tedavi edilmelidir."Tedavi yaklaşımlarıUygulanan farklı tedavi yaklaşımları ile başarılı sonuçlara ulaşılabiliyor. Öncelikli olarak yapılması gereken çocuğun akşam sıvı alımının azaltılması. Prof. Dr. Çalışkan bu noktada aileleri uyararak, akşam sıvı azaltılması adına çocuklarda tüm gün sıvı kısıtlamasına gidilmesinin yanlış bir yaklaşım olduğunu söylüyor. Prof. Çalışkan, gündüz alınan sıvı miktarının artırılıp, akşam 5'ten sonrasında alınan miktarın azaltılmasının etkili olduğa dikkat çekerek, ayrıca çocuklara kola gibi idrar söktürücü içecekleri vermenin de sakıncalı olduğuna işaret ediyor.
Farmakolojik tedavi: Tedavide birkaç yaklaşım söz konusu. En çok kullanılanı bu çocukların bir bölümünde eksik olduğu gözlenen antidiüretik hormonun çocuklara verilmesi. Antidiüretik hormon idrar miktarını azaltıyor, yani atılacak sıvının böbreklerden geri emilimini artırıyor ve idrar miktarını etki süresi boyunca azaltıyor. Bu hormon çocuklara gece verildiğinde çocuğun gece kuru kalması sağlanabiliyor. Bu aileler açısından hoş ve etkileyici bir yaklaşım olmakla birlikte tedavi edici bir yanı bulunmuyor. Yani antidiüretik hormonun verilmesi kesildiği anda, asıl neden ortadan kaldırılmadığı için sorun kaldığı yerden devam ediyor. Her ne kadar hekimlerin pek tercih etmediği bir tedavi olsa da, etkili ve ani çözümlere kısa zamanda ulaşılması nedeniyle aileleri etkilemeye yetiyor.Alarm yöntemi: Tedavideki ikinci bir yaklaşım alarm uygulaması. Biraz zahmetli olduğundan aileler tarafından pek benimsenmiyor, bu nedenle hasta uyumu çok başarılı olmayabiliyor. Prof. Çalışkan yöntemi şöyle özetliyor: "Çocuğun çamaşırına ucu bir alarm saatine bağlı prop yerleştiriliyor. Çocuk altına yaptığında alarm çalıyor ve çocuk uyanıyor. Bir çeşit öğrenme yöntemi olan alarm tedavisinin başlangıcında çocuk hemen uyanamayabiliyor, çünkü bu çocukların uykuları biraz ağır oluyor. Ancak tedavinin ilk aşamasında olunduğu unutulmamalı. Tedavide ısrar edilirse günler geçtikçe yavaş yavaş çocuk alarm çaldığında uyanmaya başlıyor. Birkaç ay içerisinde ise çocukta şartlı refleks gelişmiş oluyor ve uykusunda "çiş kaçırmak üzere iken şimdi alarm çalacak ve ben uyanacağım" demeye başlıyor ve artık altını ıslatmadan uyanmayı öğreniyor. Israrlı bir şekilde devam edildiği taktirde en etkili tedavi alarm tedavisidir. Çünkü tedaviden sonra tekrarlama olasılığı daha düşüktür."Tedavi süresince anne ve babanın sürekli çocuğun yanında olması ve alarm çaldığında da hemen kalkıp çocuğa yardımcı olması gerekiyor.

Uzun dönemde zahmetli bir uygulama olması nedeniyle, tedavi uyumu sağlanamayan ailelerde farklı tedavi alternatiflerine geçmek gerekiyor. Bu süreçte ihtiyaç duyulursa psikiyatrik destek almak yararlı olabiliyor.

bu haber netten derlenmiştir.

8 Mart 2010 Pazartesi

8 MART DÜNYA KADINLAR GÜNÜ

Dünya Kadınlar Günü ilk kez 1800'lü yıllarda bir tekstil fabrikasında daha iyi çalışma koşulları için greve giden kadın işçilerin fabrikaya kilitlenmesi, arkasından da çıkan yangında fabrika önünde kurulan barikatlardan kaçamayarak ölmeleriyle gündeme geldi.
Dünya Kadınlar Gününde bugün de ilk başlarda yapıldığı gibi eşitlik için, bağımsızlık için, politik haksızlıkların ortadan kalkması için, daha iyi yaşama ve çalışma koşulları elde edebilmek için çalışılıyor. 8 Mart. 1984'ten itibaren her yıl çeşitli kadın örgütleri tarafından Dünya Kadınlar Günü kutlanmaya başlandı.
8 Mart Dünya Kadınlar gününüz kutlu olsun.


Can DÜNDAR "Kadın Olmak"

Kadın Olmak!...
Bir kadın çocuktur aslında… Çocuk gibi davranmayı sever. Erkeğin kendisine bir çocuğa gösterdiği şefkati göstermesini ister.Bir çocuğu okşar gibi incitmekten korkarak sevmeli erkek kadını… Ama hiç bir kadın çocuk muamelesi görmek istemez. Söylediği şeyler çocukça da olsa dinlenilmesini, dikkate alınmasını ister.Yani bir kadının çocukluk yapmasına izin vereceksiniz; ama asla onu bir çocuk olarak görmeyeceksiniz..
Bir kadın güçlüdür aslında...
Hatta erkeklerden çok daha güçlüdür. Ama bu gücünü her zaman ortaya koymasını sevmez. İster ki, erkeğin gücü kendisine huzur versin. Kendi kendine yapabileceği şeyleri bile erkeğin yapmasını bekler. Böylece hem daha kadın olduğunu hissedecektir hem de erkeğinin ne kadar güçlü olduğunu görecektir. Ancak kadın gücünü göstermek istediğinde onu engelleyemezsiniz. Yapmak istediği bir şey varsa mutlaka yapar.
Bir kadın sevgidir aslında...
İçinde her zaman sevgiyi taşır. Sevdiklerinden kolay ayrılamaz. Sevdiklerini kolay kolay kıramaz. Zor sever; ama, tam sever. Bir kadının tam anlamıyla sevebilmesi için yüreğinin kabul ettiğini beyninin de kabul etmesi gerekir ve sevmezse de onu asla sevmeye zorlayamazsınız. Belki kolayca yüreğine girebilirsiniz. Ancak beyninde yer alamazsınız. Her an terk edilebilirsiniz. Sevmediği halde terk etmeyen kadınlar da var elbette Bunun tek nedeni ise engelleyemedikleri ”acımak" duygusudur.
Bir kadın yalnızdır aslında...
Hiçbir zaman kadını bütünüyle elde edemezsiniz. Kendisine ait bir dünyası vardır ve orada hep yalnızdır. O dünyaya kimsenin girmesine izin vermez. Hiçbir anahtar o dünyanın kapısını açamaz. Yalnızlık onun sığınağıdır. O sığınağa ne zaman gireceğine, ne kadar kalacağına hep kendisi karar verir. Sığınaktayken oradan çıkmaya zorlarsanız, onu sonsuza dek kaybedebilirsiniz.
Bir kadın çılgındır aslında...
Neler yapabileceğini erkek aklı hayal bile edemez. Üreticiliğinin sınırı yoktur ama bunu ortaya çıkartmak için hayatının erkeğini bekler. Hoyratça harcamaz üreticiliğini. Sadece erkeğine saklar. Bir kadının gerçek erkeği olmayı başarabilmişseniz çok şanslısınız demektir. Çünkü hayatın içinde olan her şey ancak kadınlar olduğunda anlam kazanıyor. Yemek yemek, su içmek bile. Bir kadının elinden içtiğiniz suyla kendi kendinize bardağı doldurup içtiğiniz su arasındaki lezzet farkını anlayabiliyor musunuz? Anlıyorsanız ne mutlu size. Anlamıyorsanız ne yazık ki yaşamıyorsunuz!
............bir kadını ağlatırken çok dikkat edin..!!!
....... çünkü Allah gözyaşlarını sayar.....!!!!
kadın;erkeğin kaburgasından yaratıldı,ayaklarından yaratılmadı..!!!
öyle olsaydı ezilirdi......!!! üstün olsun diye başından da yaratılmadı......!!
AMA GÖĞSÜNDEN YARATILDI......
Eşit olsun diye......
kolun biraz altında...
Korunsun diye...!!!
KALP HİZASINDA SEVİLSİN DİYE!!!
Can DÜNDAR

6 Mart 2010 Cumartesi

DEPRESYON VE PANİK ATAK





Depresyon ve Panik Atak
Yoğun korku ve huzursuzluk durumunun olduğu, aniden başlayıp, rahatsızlığın en geç 10 dakika içinde en üst düzeye ulaştığı ve 13 adet vücutsal ve düşüncesel belirtiden, en az 4 unun varolduğu bir kaygı nöbetidir. Bu 13 belirti şunlardan oluşmaktadır:

1- çarpıntı,kalp hızında artış, kalp seslerini duyuyor gibi hissetme

2- terleme

3- titreme ve ya sarsılma hissi

4- boğulma ya da nefes alamama, nefesinin yetmediği hisleri

5- tıkanma ,soluğun kesilmesi hisleri

6- göğüste ağrı veya göğüste bir rahatsızlık hissi

7- bulantı ya da karında ağrı ya da karında bir rahatsızlık hissi

8- bas dönmesi, dengesizlik , basta sersemlik hissi ,bayılma hissi ,yere düşecek gibi olma

9- çevreyi olduğundan farklı ,sanki gerçek değil gibi hissetme ya da kendini çevredekilerden ayrılmış,olağandışı ,farklı bir şekilde algılama hali

10- kontrolünü kaybetme, delireceğini düşünme seklinde bir korku

11- o anda ,kalp krizi geçireceği ya da öleceği korkusu

12- uyuşma, hissizlik,yanma, karıncalanma hisleri

13- üşüme, ürperme ,soğuk ya da sıcak basmaları, basından aşağı kaynar su dökülmüş veya hamama girmiş gibi olma

Panik atak hangi bozukluklarda görülebilir ?

Panik bozukluğu, travma sonrası stres bozukluğu, sosyal fobi ve diğer fobiler, saplantı-zorlantı bozukluğu, madde kullanımına ya da vücutsal bir hastalığa bağlı kaygı bozukluklarında görülebilir.

Bir panik atak sebepsiz olarak aniden başlayabileceği gibi, belli bazı durum ya da ortamlarla ilişkili de olabilir. Örnek olarak korkulan bir hayvan (örümcek, kedi,köpek,fare,yılan görmek gibi), kalabalık bir ortamda bir faaliyet (konuşma, yemek yeme gibi) bir durumu takiben de başlayabilir.

Panik bozukluğu

Yukarıda belirtilmiş olan panik ataklarının aniden,beklenmedik zamanlarda ve tekrarlayarak oluşması ve en az 1 ay sureyle bu atakların tekrarlayacağı yönünde sürekli bir kaygı, atağın sonunda olabileceğini düşündüğü şeyler (ölmek, delirmek, kalp krizi geçirmek seklinde ) ile ilgili kaygı duyma ya da bu ataklarla ilgili olarak bazı davranışlarında değişiklikler yapma seklindeki bir rahatsızlıktır. Bu rahatsızlık başka bir madde kullanımı ya da başka bir vücut ya da psikiyatrik bir rahatsızlığa bağlı değildir.

Agorafobi

Panik bozukluğu agorafobili ya da agorafobisiz olabilmektedir. Agorafobi sözcüğü eski Yunanca dan köken almaktadır. Agora pazar yeri, toplantı yeri ,geniş meydan anlamına ,fobi ise korku anlamına gelmektedir. Kişi yalnız kalmaktan, kaçmanın ,o ortamdan uzaklaşmanın kolay olmayacağı ya da her hangi bir rahatsızlık hissetme anında yardim alamayacağı topluma acık yerlerde olmaktan korku duymaktadır.

Bu kişilerde gördüğümüz bazı ortak özellikler arasında, tek başına dışarıya çıkamama ve yanlarına başka bir kişiyi de alma , kalabalık caddelerden geçememe,kalabalık mağaza,marketlere girememe, kapalı ortamlar (tünel, köprü ve asansörler gibi) ve kapalı araçlar (metro,otobüs, uçak gibi) dan kaçınma sayılabilir. İleri aşamalarda kişiler evlerinden çıkmayı reddedip, çevrelerindekileri de kendileri gibi evde tutmaya zorlayabilirler. Sosyal ilişkiler bozulup, boşanmalara yol açabilir.

Panik Bozukluğu, toplum ve tedavi

Toplumda hastalığın hayat boyu görülme yaygınlığı % 1.5-3 arasında değişmekte olup, hastaların % 75'ini kadınlar oluşturmaktadır. Kadınlarda % 2.1 ,erkeklerde % 0.6 oranında görülmektedir. Kişilerin 1/10'u hayatları boyunca en az bir kez panik atak geçirmekte ve bunların yaklaşık olarak 1/6'si panik bozukluğa dönüşmektedir.

Panik bozukluğunun oluşumunda gelişimsel ve çevresel faktörler

Çocuklukta yaşanan "seperasyon (çocukluk döneminde anne-baba sevgisinin kaybı,yaptıklarının anne ve babanın kalıpları ile uygunluk göstermemesi halinde terkedilecegi korkusu) anksiyetesi"nin panik bozukluk ve agorafobi ile ilişkisi olduğu iddia edilmektedir. Panik bozukluğu hastaları ailelerinin "kendilerine düşük derecede bakim verdikleri ancak çok fazla koruyucu olduklarını" söylemektedirler. Boşanma, olum sebebiyle daha çocukken anne-babadan ayrılma yaşantıları olanlarda da panik atakları fazla görülmektedir.

Tedavi yöntemleri

1-İlaç tedavisi: En az 2-3 ay olmak üzere ,doz yavaşça yükseltilmek üzere kullanılmalıdır. 2- Bilişsel-davranışçı tedavi: Kişiye panik atakları ile ilgili olan yanlış bilgileri ve inançları gösterilir. Vücudundaki yanlış anlayıp,algıladığı ufak hislerin kendini ölüme götürmediği ,bunların kısa sureli olduğu belirlenir. Böyle bir şey olduğunda durumu geçirmek için yapacağı şeyler gösterilir.

Hastalığın tedavisi neden önemlidir?

Vakaların % 40-80'inde majör depresyon dediğimiz tablo hastalığa eklenip, durumu ağırlaştırmaktadır. Kişilerin bahsetmemesine karsın intihar riski yüksektir. Hastaların % 20-40'inda alkol ve madde bağımlılığı görülmektedir. Kişi ilerleyen donemde eve bağımlı hale gelebilmekte ya da hastane,eczane gibi yerlere yakın olmayı yeğlemektedir. Hasta bu konuya yakın olmayan doktorları bir dolaşıp,gereksiz ya da yanlış tedaviler almaktadır. Çevresi ile iletişimi bozulan kişinin mesleki,sosyal,ailesel işlevselliği azalmaktadır.

4 Mart 2010 Perşembe

ÇOCUKLARIN RESİMLERİNİ NASIL YORUMLAMALIYIZ?


Çocuklar büyüyüp, olgunlaştıkça resimleri daha ayrıntılı oranlı ve gerçekçi olur. Her yaş dönemi resimlerinin belirgin özellikleri vardır. Unutulmamalıdır ki; çok güzel resim yapan çocuk zekidir, zeki çocuklar güzel Resim yapar, zeki olmayanlar güzel resim yapamaz DENİLEMEZ.
Dönemler
1- Karalama dönemi (1-4) yaş arası Çocuklar bu yaşlar arasında gelişi güzel çizimler yaparlar. Resimler daha çok oyun amaçlıdır. Çizgiler, tren rayı ve benzeridir.
2- Şema öncesi dönem (4-7) yaş arası Üç yaş çocuğu tipik yuvarlak kafa çizebilir. İnsan çiz denince baş ve ayakları olan insan çizebilirler. Yüz hatlarını belirleyebilir. Dört yaş çocuğu kolları ve bacakları olan çöp adam çizebilirler. Beş yaşındaki çocuğunun yaptığı insan ve evler daha belirgin olmaktadır. Altı yaş çocuğunun yaptığı resimler de artık yavaş yavaş konuda vardır. Resimlerde yer zemini çizgisi mevcuttur. Resimlerde saydamlık da vardır. Örneğin ev çizimlerinde evin içindeki eşyalarında çiziliyor olması gibi.
3- Şematik dönem (7-9) yaşlar arası Resimler daha belirgin ve ayrıntılıdır. İlk bakışta resmin ne olduğu kolaylıkla anlaşılabilir . Resimler daha gerçekçidir. Resimde mekansal ilişki vardır. Çocuklar yer çizgisi kullanırlar. Yer çizgisi çocuğun kendisi ve çevresiyle olan ilişkinin boyutunu temsil eder. Bu dönemde kuşbakışı resim çizimleri ağırlıktadır.
4- Gerçeklik dönemi (9-12) yaşlar arası Bu dönemde resimlerde daha ayrıntılı çizimler ve gerçekçi bir yaklaşım görülür. Resim konularında kızlar ve erkekler arasında farklılıklar gözlemlenir. Kız çocukları daha çok bebek resmi, portreler, elbiseler... Erkek çocukları ise araba, gemi, uçak... çizerler. Resimleri beğenmeme, aşırı hassasiyet ve kendini ifade güçlüğü görülür.
5- Doğalcılık dönemi (12-14) yaşlar arası Nesneler orantılıdır. Resimler perspektiftir. Yakın çevrede gördüğü objelerin orantılarını, boyutlarını ve derinliklerini çizgileriyle yansıtmaya çalışır. Renkleri ise en iyi şekilde kullanırlar.
Ev figürlerinin yorumlanması Ev çocuğun duygusal yaşamının oluştuğu merkezdir.
Evin saydam olarak çizilmesi, yaşamı canlılığı, içini göstermeyen duvarların çizilmiş olması ise karamsarlığı, yaşam ifadesinde ki güçlükleri, kendini anlatmakta karşılaşılan zorlukları ifade etmektedir.
Evlerdeki bacalardan yükselen kalın dumanlar aile için de yaşanılan kavgaları, çatışmaları, sürtüşmeleri gösterir. Yüksek binalar ve gökdelenler çocuktaki özlem ve komplekslerin, gerginliğin yansımasıdır. Ezilme ve başkaldırı vardır. Evlerden çıkan yollar rehberliğe, yol gösterilmeye duyulan ihtiyaçtır.
Resimlerde, insan resimlerinin azlığı veya yokluğu sosyal ilişkilerde kopukluğu belirtir. İnsan figürünün çokluğu ise sosyal ilişkilerde ki gelişmişlik düzeyini belirtir.
Çizilen kuş resimleri özgürlüğe duyulan ihtiyaç, hasrettir
Çizilen ağaçlarda meyve olması verimli olma isteği yeşil yapraklı ağaçlar canlılığı, solmuş yapraklı ağaçlar ve yaprak dökümü ölüm isteğini, ağaç köklerinin olması içgüdüye önem vermesi ve bağımlılık duygularını yansıtır.
Resimlerde çok bulut veya koyu renkli bulutların olması çözülemeyen problemleri ifade etmektedir. Dikkat edilmesi gereken hususlar Çocuğun bize kendisini yansıtması ve olaylar hakkında duygu ve düşüncelerini ifade etmesinde, yalın bir anlatım aracı olan resmim önemi büyüktür. Resim etkinliğinin aynı zamanda sözsüz dili oluşturması ve bu yolla anlatımın kolay olması, yaşı ve kişilik özellikleri nedeniyle sözlü iletişim kurmakta güçlük çeken çocukları tanımada da önemli bir teşhis aracı olmasını sağlamaktadır. Çocuk her açıdan değerlendirilmelidir
Çocuk resimlerini yorumlarken dikkat etmemiz gereken bazı önemli noktalar bulunmaktadır. Tek resimden yola çıkarak yapacağımız bir değerlendirme bize hatalı sonuç verebilir. Çocuğun diğer resimlerine de dikkat etmeli ve toplu bir değerlendirme yapılmalıdır. Resim değerlendirmesine başlamadan önce, çocuğun genel tutum ve davranışlarını, içinde yaşadığı Psikolojik sosyo-kültürel ve ekonomik durum, arkadaşlarıyla kardeşleriyle ilişkileri, okul ve aile içi ilişkileri, çocuğun yaşı, cinsiyeti, ailede kaçıncı çocuk olduğu, varsa uyum ve davranış sorununun türü, ailesinin genel özellikleri, okul başarısı, çocuk hakkındaki genel izlenim ve görünüm, diğer önemli özellikleri de göz önünde bulundurulmalıdır. Kimden öğrendiği de önemlidir Resim, aynı zamanda öğrenilen bir davranıştır.
Resim çizmede öğretmen faktörü de önemlidir. Çocuklar resim çizmeyi kendi kendilerine, ailelerinden, öğretmenlerinden veya arkadaşlarından öğrenebilirler. Serbest konu verilmelidir Konu seçimi yapmadan 'Hadi bakalım bize bir resim çiz' dediğimizde, çocuk ilgi ve ihtiyaçları doğrultusunda içinde yaşadığı psikolojik duruma ve hayal gücünün de etkisiyle resim çizebilir. Serbest konu verdiğimizde çocuğun çizmiş olduğu resimdeki tema da çok önemlidir. Unutulmamalıdır ki, resim değerlendirilmesi projektif bir tekniktir.
Yorumlar, yorumlayana göre değişkenlik gösterebilir. Resimlerdeki figür ve ayrıntılar -Büyük veya çok küçük kafanın çizilmesi zihinsel aktivite de problemlerin olduğunu, zihinsel geriliği ifade eder. -
Vücudun organlarının çizilmemesi veya eksik bırakılması endişe duyulan, rahatsızlık hissedilen kısımları yansıtır. -Kolların abartılı çizimi aile içi ve çocuğa yönelik şiddeti. Kolların çizilmemesi ise güç ve kuvvetin azlığını, -Ağzın büyük veya küçük çizimi dil ve konuşma problemi. Ağzın çizilmemesi iletişim problemlerini... -Gözlerin büyük çizimi merakı, boş ve anlamsız bakan gözlerin olması görme problemini ve görmeye bağlı öğrenme problemlerini... -Burunun abartılı çizimi astım, bronşit vb. solunum yoluna bağlı problemlerin olduğunu... burnun çizilmemesi güç savaşını, güçsüzlüğü, desteksizliği.. -Kulakların normalinden farklı, büyük veya küçük çizimi işitmeye bağlı problemlerin olduğunu... -Ellerin çok büyük çizilmesi dayağı, şiddeti, çalma eylemlerini, çok küçük çizilmesi ise güvensizliği, çevreye uyum güçlüğünü -Ayakların abartılı çizimi kendine olan güveni, küçük çizilmesi ise güvensizliği ve yardımsızlığı, -Cinsel organların çizimi saldırganlığı, aşırı endişeyi ve anne babayı çıplak görmüş olmayı temsil etmektedir.
Zihinsel yetersizliği olan çocukların resimleri Resimlerde belirgin herhangi bir konu yoktur. Plansızdır. Yaşıtlarının resim özelliklerinden oldukça gerilik gösterir. Resim cılız ve ilkeldir. Çoğunlukla kağıda resim yerine çeşitli karamalar yaparlar. Ayrıntılar bulunmaz. Örneğin insan resmi çiz dediğimizde sadece sınır belirten bir çizgi çizilir. Gözler, ağız, burun vs. çizilmez. Ev çizdiğinde çatısı, kapısı, bahçesi başka bir yere çizilir. Çocukta resimleri ters çizme sıklıkla karşılaşılıyorsa öğrenme güçlüğü çekebileceğini düşünebiliriz. Örneğin ağaçların ters çizilmesi gibi. Çocuk, resim ve psikoloji Okul fobisi: Resimlerde aile bireyleri ağırlıklı olarak çizilir. Okul, öğrenci resmi çizmek istemezler. Ev ve evde mutlu çocuk resimleri çizerler. Resimler saydamdır. Güvensizliği yansıtan resimler: Kağıdın tamamı kullanılmaz, boşluklar fazladır. Çizimler yarımdır. Küçük figürler çizme ve kağıdın bir bölümünü kullanma eğilimindedirler. İnsan figürlerinde el ve ayakların çizilmemiş olması güvensizliği ve çevreye uyumda yaşanılan güçlüğü, iletişim eksikliğini, paylaşım azlığını, kendinden başka insanlarla birlikte olmamayı, bencilliği de ifade etmektedir. Güvensiz çocuğun resimlerindeki çizgiler daha çok silik ve kesik kesiktir.
Hiperaktif çocukların resimleri: Taşkın ve çok renkli resim çizerler. Gerilimli oldukları için genelde karalamayı tercih ederler ve resimleri hep yarım kalır. Çizdiklerinde ise resimleri çok büyük olur. Cinsel kimlik karmaşası: Anne ve babaya aşırı yaklaşılması, zıt cinsel kimlikte çizimlerde yoğunlaşma, ev resimlerinde yatak odasının çizimi, etek giyen, çocuk emziren baba, ava giden sakal bırakan anne figürlerinin çizilmiş olması bize bazı ipuçları vermektedir. Ailedeki sorunlar ve resim: Ailede iletişim kopukluğu, aileyi konu alan resimlerde açıkça görülmektedir. Resimde aile üyelerinin birinin veya birkaçının eksikliği. (annenin, babanın, kardeşlerin, aile içinde yaşayan diğer fertlerin hala, amca, dede, ninenin... çizilmemiş olması ) Aile fertlerini çizmeyi reddetmesi, ebeveyn figürlerinin olmaması parçalanmış aileyi, sevgi eksikliğini, anne, baba ve çocukların arasına nesnelerin yerleştirilmesi, aile bireylerinin arasına köprü, gökdelen evler, yol, ırmak, ağaçların... çizilmesi, iletişim problemlerinin bir göstergesi olarak kabul edilebilir. Anne babanın çok büyük, çocuğun çok küçük veya anne babadan birinin büyük diğerinin küçük çizilmiş olması ailede baskıyı aile fertleri arasında problemin olduğunu, baskıcı ve otoriter tutumu, anne babanın çok abartılı çizimi onlara duyulan hayranlığı da temsil edebilir. Resimde küçük kardeşin anne babanın elinden tutuyor olması ve diğer çocuğun çok uzaklarda çizilmesi veya hiç çizilmemiş olması, sevgi yoksunluğunu, kardeş kıskançlığını, kendisini yok saydığını, iç çatışmaların bir göstergesi olabileceği düşünebiliriz. Üstün yetenekli çocukların resimleri Üstün kabiliyetli çocuk, diğer insanlardan farklı düşünebilme davranabilme kabiliyetine sahiptir. Resimlerde dikkati çeken ortak özellikler kısaca, akranlarından üstün bir performans göstermeleri, farklı kavramlar arasında mantıklı ilişkiler kurabilmeleri, gelişmiş hayal gücü, çizilen figürlerin hareket halinde olabilmesi, renklerin genelde canlı olması kağıdın tamamının kullanılması gibi...
Renklerin anlamları
(4-7) yaş arası Dört beş yaşlarındaki çocuklar genelde renk ayrımı yapmadan resmi boyarlar. Bu yaşlarda ana ve ara renkleri öğrenebilirler. Mutlu resimlerde genelde sarı renk, üzüntülü resimlerde genelde kahverengi renk daha ağırlıktadır. Unutulmamalıdır ki çocuk hangi rengi seviyorsa, resimlerde ağırlık o renge doğrudur. Resimlerde ağırlık kırmızı renkse iddiacılığı ve saldırganlığı temsil eder. Pembe, sarı, turuncu......gibi sıcak renkleri seçen çocuklar sevecen, uyumlu, işbirlikçi.... olurlar. Siyah, mavi, yeşil, kahverengi gibi soğuk renkleri seçen çocuklar, baskıcı aile ortamında yetişen iddiacı, çekingen, güçlükle kontrol edilen, uyumsuz, gerçek duygularını bastıran...
çocukları temsil etkinlikpaylaş.com dan alınmıştır.
 
BLOG designed by