Sayfalar

10 Mart 2010 Çarşamba

ÇOCUGUNUZ ALTINI ISLATIYORSA........

İdrar kaçırma hem çocukları hem de aileleri rahatsız eden bir sorun. Uzmanlar gece idrar kaçırmalarında eşlik eden nörolojik ya da üriner bir sorun yoksa tedavi için 7 yaşına kadar beklemeyi öneriyor. Ancak her durumda ailelerin yapması gereken çocuğa sabırla yaklaşmak ve asla cazalandırma, suçlama gibi rahatsızlığı daha da komplike hale getirecek davranışlar içine girmemek.
İdrar kaçırma yani tıbbı adıyla enüresiz, çocuklarda karşılaşılan en önemli üriner sistem sorunlarından biri olarak gösteriliyor. Milattan önce 1500'lü yıllardan beri kullanılan enüresiz terimi "gündüz ya da gece yatağını veya elbiselerini istemsiz olarak ıslatmak" olarak tanımlanıyor. Enüresiz aslında çok çeşitli hastalıkların yol açtığı ortak bir semptom. Ama pratikte gece ve gündüz idrar kaçırma olarak iki gruba ayrılıyor. Genel olarak idrar kaçırma sorunu ile gelen hastaların dörtte üçünde gece idrar kaçırma sorunu gözleniyor.İdrar kontrolü çocuğun büyümesine paralel olarak sağlanıyor. Örneğin 2 yaşındaki çocukların yüzde 25'inde gündüz idrar kontrolü sağlanırken, bu oran 4 yaşına gelindiğinde yüzde 98'lere kadar çıkıyor. Peki idrar kaçırma ne zaman sorun olarak kabul edilip, tedavi edilmesi gerekiyor? Konuyla ilgili olarak görüşlerine başvurduğumuz Acıbadem Hastanesi Bakırköy Pediyatrik Nefroloji Uzmanı Prof. Dr. Salim Çalışkan, 5 yaşından büyük çocuklarda istemsiz olarak idrar kaçırma mevcutsa bu durumun sorun olarak ele alınması gerektiğini söylüyor.Gece ve gündüz olmak üzere iki şekilde görülen idrar kaçırma sorununun farklı şekilde değerlendirilmesi gerekiyor. Prof. Dr. Salim Çalışkan her iki durumda da ailelerin sabırlı davranması gerektiğinin altını çizerek şu bilgileri veriyor:Gündüz idrar kaçırma biraz daha karışık ve çok ayrıntılı tetkik ve tedavi gerektiren bir grup hastalık. Bu sorunu yaşayan çocuklarda özellikle 2 yaşından sonra dikkat edilmesi gerekiyor. Çok çeşitli nedenleri olabilen gündüz idrar kaçırma ciddi bir durumun belirtisi olabiliyor. Başta gelen nedenlerinden biri, mesaneye gelen sinir liflerinin mesaneyi yeteri kadar idare etmemesi. Daha az ciddi olmakla birlikte üzerinde durulması gerektiren bir başka neden mesanenin fonksiyon bozukluğuna bağlı olarak idrar kaçırmanın yaşanması. Bu durum da önemli sağlık sorunlarının ortaya çıkmasına neden olabileceği için dikkate alınması gerekiyor. Gece ve gündüz idrar kaçırma sorununu birlikte yaşayan çocukların da yine sadece gündüz bu sorunu yaşayan çocuklardaki gibi daha ayrıntılı incelemeye tabi tutulması gerekiyor. Hastanın çok iyi bir taramadan geçirilerek, herhangi bir nörolojik tutulumu olup olmadığının kontrol edilmesi dikkat edilmesi gereken bir başka noktayı oluşturuyor.
Gece idrar kaçırma (Enüresiz nokturna) çok daha yaygın olarak gözlenen bu sorun genelde çok fazla inceleme yapmayı gerektirmiyor ve zaman içinde pozitif sonuçlara ulaşılabiliyor. Sorun ya tedaviyle gideriliyor, ya da kendiliğinden geçiyor. Bu tip idrar kaçırma biraz sabır gerektiriyor ama ileride kalıcı bir soruna neden olmuyor.Gece idrar kaçırma ne zaman sorun olur?Aslında 5 yaşından sonra çocukların yüzde 8'i idrar kaçırabiliyor ve bu durum da normal olarak kabul ediliyor. Çünkü idrar kaçırarak doğuluyor ve zamanla mesane kendini topluyor. Bazı çocuklarda bu fonksiyonun yerine gelmesi biraz geç oluyor. Bu süreci yaşla sınırlamak zor olmakla birlikte pediyatristler 5 yaşı sınır yaş olarak kabul ediyor. Mesanenin kendini toplaması 5 yaşından sonraya kaymışsa bu aşamada enüresiz nokturnadan söz edilebiliyor. Prof. Dr. Çalışkan, sadece gece idrar kaçırma yaşayan çocukların tedavisi için 7 yaşına kadar beklenebileceğini ancak bu noktada ailelerin sabırlı davranmaları gerektiğini belirterek, "Sorun en geç 8 yaşında geçmediyse bu çocukların tedavi edilmeleri gerekiyor. Çünkü bu dönemden sonra hasta üzerinde bir takım psikolojik sorunların ortaya çıkmasına neden olabiliyor" diye konuşuyor *******


Erkek çocuklar daha şanssızErkeklerde, kız çocuklara oranla iki kat daha fazla görülen enüresiz nokturnanın ortaya çıkmasında genetik faktörler de son derece önemli bir ayrıntıyı oluşturuyor. Bu nedenle çocuğun anne ve babası daha önce bu sorunu yaşamışsa yaklaşım da değişiyor. Ebebeveynleri enüresiz nokturna geçirmiş çocukların aynı sorunla karşılaşmalarının beklenen bir sonuç olduğunu hatırlatan Prof. Çalışkan genetik yatkınlık oranlarına ilişkin şu bilgileri veriyor: "Gece idrar kaçırma hem annesinde hem de babasında olan çocukta bu sorunun ortaya çıkma oranı yüzde 77 civarında gerçekleşiyor. Sadece babada olduğunda bu oran yüzde 44, tek başına annesinde yaşanmışsa bu oran yüzde 15 civarında oluyor. Bir noktanın altını çizmek istiyorum ki her ne kadar problem kendiliğinden geçebilse ya da tedavisinde yüz güldürücü sonuçlara ulaşılsa da enüresiz nokturnanın bazı alt tiplerinde çok daha dikkatli olmak gerekiyor. Eğer gece idrar kaçırma ile birlikte idrar yolu enfeksiyonu varsa, bu çocuklarda kabızlık, gece horlaması gözleniyor ve idrarını tutmada zorlanıyor ve sıkışma hissi duyuyorsa daha dikkatli davranılmasında yarar var. Eğer çocuklarda bu belirtiler bulunmuyorsa ve ailesinde de idrar kaçırma öyküsü yaşanıyorsa biz daha rahat ediyoruz. Bu duruma ise monosemptomatik enüresiz nokturna deniliyor. Yani sadece gece idrar kaçırma dışında başka bulgusu olmayan hasta olarak ele alıyoruz ve yaklaşımımız değişiyor. O zaman çocuğa uygulayacağımız tetkikler daha az oluyor."Aileler genellikle hekimlerin karşısına yılgın bir şekilde geliyor. Çocukların yaşadığı bu sorun aileyi ve özellikle de anneyi çok rahatsız ediyor. Prof. Dr. Çalışkan, ailelerin sorunun psikolojik olduğuna dair düşüncelerinin tedavinin gecikmesine neden olabileceğini söylüyor. Doğuştan gelen idrar kaçırma probleminin psikolojik olmadığının altını çizen Prof. Çalışkan şu bilgileri veriyor: "Doğuştan idrar kaçırma sorunu olmamasına rağmen 5-6 yaşında birdenbire bu sorunu yaşamaya başlayan bir çocukta neden psikolojik olabiliyor. İkincil enuresiz nokturna olarak ifade ettiğimiz bu durumda psikolojik etkenlerin rol oynadığını görüyoruz. Örneğin yeni bir kardeşin doğuşu ya da anne baba arasında yaşanan sorunlar çocuğun birdenbire idrar kaçırma sorunu yaşamasına neden olabiliyor."Ailelerin yaklaşımı nasıl olmalı?Gece idrar kaçırma probleminin üstesinden gelmek için ailelere çok önemli görev düşüyor.

Aileler olayın psikolojik olduğuna inandıkları için korkutma ya da cezalandırma gibi bir takım yöntemlerle geçebileceğini düşünebiliyor. Prof. Dr. Çalışkan bu yaklaşımın son derece yanlış olduğunu ve olayı çok daha komplike hale getirdiğine dikkat çekerek şu bilgileri aktarıyor"Çocukların hiçbir suçunun olmadığının ailelere anlatılması gerekiyor. Ailelerin cezalandırma yöntemini kullanmaları ise çocuklar üzerinde çok büyük bir baskı yaratıyor, kendilerine güvenlerinin kaybına yol açıyor. Çocuklar bunu isteyerek yapmıyor, zaten mahcup durumdalar ve ellerinde olsa yapmayacaklar. Her sabah kalktıklarında karşılaştıkları manzaradan hoşlanmıyorlar. Üzerine anne ve babalarının tepkilerini alınca hem çok mutsuz oluyor hem de özgüvenlerine zarar geliyor. Enüresiz cezalandırılarak çözülecek bir sorun değil, aksine durum daha komplike bir hale geliyor."Prof. Dr. Çalışkan'ın verdiği bilgiye göre, 5 yaşından sonra da devam eden gece idrar kaçırmaların yüzde 50?si 8 yaşına kadar kendiliğinden düzeliyor.
Bu nedenle aileler hekime başvurduklarında öncelikle onlardan beklemeleri öneriliyor ve sabretmeleri tavsiye ediliyor. Prof. Çalışkan şöyle konuşuyor: "Eğer çocukta herhangi bir nörolojik bozukluk yoksa, idrar yolu enfeksiyonu ve idrar yollarında herhangi bir anormallik yoksa yani monosemptomotik enüresiz nokturna ise bu çocukta kendine güven yıkımı dışında önemli bir sonucu olmaz. Ancak, bahsettiğimiz bu sorunlar varsa çok daha dikkatli davranmak ve ayrıntılı tetkikler yapmak gerekir. Enüresiz nokturnanın belli bir yaştan sonra kendiliğinden geçme ihtimali azaldığı için 8 yaşına kadar geçmediyse mutlaka tedavi edilmelidir."Tedavi yaklaşımlarıUygulanan farklı tedavi yaklaşımları ile başarılı sonuçlara ulaşılabiliyor. Öncelikli olarak yapılması gereken çocuğun akşam sıvı alımının azaltılması. Prof. Dr. Çalışkan bu noktada aileleri uyararak, akşam sıvı azaltılması adına çocuklarda tüm gün sıvı kısıtlamasına gidilmesinin yanlış bir yaklaşım olduğunu söylüyor. Prof. Çalışkan, gündüz alınan sıvı miktarının artırılıp, akşam 5'ten sonrasında alınan miktarın azaltılmasının etkili olduğa dikkat çekerek, ayrıca çocuklara kola gibi idrar söktürücü içecekleri vermenin de sakıncalı olduğuna işaret ediyor.
Farmakolojik tedavi: Tedavide birkaç yaklaşım söz konusu. En çok kullanılanı bu çocukların bir bölümünde eksik olduğu gözlenen antidiüretik hormonun çocuklara verilmesi. Antidiüretik hormon idrar miktarını azaltıyor, yani atılacak sıvının böbreklerden geri emilimini artırıyor ve idrar miktarını etki süresi boyunca azaltıyor. Bu hormon çocuklara gece verildiğinde çocuğun gece kuru kalması sağlanabiliyor. Bu aileler açısından hoş ve etkileyici bir yaklaşım olmakla birlikte tedavi edici bir yanı bulunmuyor. Yani antidiüretik hormonun verilmesi kesildiği anda, asıl neden ortadan kaldırılmadığı için sorun kaldığı yerden devam ediyor. Her ne kadar hekimlerin pek tercih etmediği bir tedavi olsa da, etkili ve ani çözümlere kısa zamanda ulaşılması nedeniyle aileleri etkilemeye yetiyor.Alarm yöntemi: Tedavideki ikinci bir yaklaşım alarm uygulaması. Biraz zahmetli olduğundan aileler tarafından pek benimsenmiyor, bu nedenle hasta uyumu çok başarılı olmayabiliyor. Prof. Çalışkan yöntemi şöyle özetliyor: "Çocuğun çamaşırına ucu bir alarm saatine bağlı prop yerleştiriliyor. Çocuk altına yaptığında alarm çalıyor ve çocuk uyanıyor. Bir çeşit öğrenme yöntemi olan alarm tedavisinin başlangıcında çocuk hemen uyanamayabiliyor, çünkü bu çocukların uykuları biraz ağır oluyor. Ancak tedavinin ilk aşamasında olunduğu unutulmamalı. Tedavide ısrar edilirse günler geçtikçe yavaş yavaş çocuk alarm çaldığında uyanmaya başlıyor. Birkaç ay içerisinde ise çocukta şartlı refleks gelişmiş oluyor ve uykusunda "çiş kaçırmak üzere iken şimdi alarm çalacak ve ben uyanacağım" demeye başlıyor ve artık altını ıslatmadan uyanmayı öğreniyor. Israrlı bir şekilde devam edildiği taktirde en etkili tedavi alarm tedavisidir. Çünkü tedaviden sonra tekrarlama olasılığı daha düşüktür."Tedavi süresince anne ve babanın sürekli çocuğun yanında olması ve alarm çaldığında da hemen kalkıp çocuğa yardımcı olması gerekiyor.

Uzun dönemde zahmetli bir uygulama olması nedeniyle, tedavi uyumu sağlanamayan ailelerde farklı tedavi alternatiflerine geçmek gerekiyor. Bu süreçte ihtiyaç duyulursa psikiyatrik destek almak yararlı olabiliyor.

bu haber netten derlenmiştir.

Hiç yorum yok:

 
BLOG designed by